Farkındalık Ayaklardan Başlar

Yogaya yeni başlayanlar bilir, derslerde ilk bahsedilen pozlarda zemini nasıl kuracağımızdır. Kimi zaman fazla detaya girdiğini düşünürüz hocanın ancak zaman içinde dengeyi bulmayı gerektiren pozlara sıra geldiğinde sağlam zeminin değerini anlamaya başlarız.

Ayakların üç ya da dört köşesinden (hangisi sizin için daha anlamlıysa) mata köklenmek, beden ağırlığını her iki ayağa eşit olarak yaymayı araştırmak pratiği kolaylaştırmanın yan ısıra hayatın içinde edindiğimiz alışkanlıklara bakma fırsatı verir. Her ne kadar Hatha Yoga dışardan bakıldığında ağırlıklı olarak fiziksel bir uygulama gibi görünse de özünde daha derin yerlere doğru gider. Sübtil yoga anatomisine göre içinde bulunduğumuz beden beş katmandan oluşur. İlk katman yemek beden yani fiziksel beden temas edebildiğimiz deri, kemik, kas bütünü. Ne yersen osun tezini doğrular. Matruşka bebekleri gibi katmanlar iç içe geçerek derinlere doğru ilerler. Yoga pozları da aynı şekilde sadece yüzeydeki katmanda etkisini göstermekle kalmaz. Aslında sınır olmaksızın derinlere doğru nüfuz eder. Zihin, nefes, algı, idrak ve muhakeme yeteneği, saadet arayışı hepsi etkilenir.

Moksha Shastra, yoganın temelinde yatan özgürleşme, kendini gerçekleştirme öğretisi bizi farkında olarak ya da olmadan edindiğimiz alışkanlıklara, kendimizle ilgili sınırlayıcı algıya bakmaya yöneltir. Yaşamın içinde ayakta olduğumuz zamanlarda zeminle olan ilişkimizi nasıl kuruyoruz ? Attığımız adımların farkında mıyız ? En basit soru, bedenin bir tarafına daha fazla mı ağırlık vererek ayakta duruyoruz ? Uzun vadede bu alışkanlıklar sağlığımızı, bütünlüğümüzü, hayat kalitemizi nasıl etkiliyor ?

Görebilmenin ilk şartı bakmak ve olanı en net ve açık haliyle kabullenecek kadar kendimizle dost olabilmek. Nasıl yürüdüğümüz, ayaktayken nasıl durduğumuz, omurgamızı ne şekilde kullandığımız bunların hepsi yaşam karşısında duruşumuza dair ipuçları barındırır. Yere basmaya korkuyor muyuz ? İngilizce güzel bir deyim var, yumurta kabuklarının üzerinde yürümek. Birilerini kızdırmaktan, incitmekten çekinerek mi yaşıyor ve yumurta kabuklarının üzerinde mi yürüyoruz ? Ya da kendimizden ne kadar emin olduğumuzu kanıtlamak istercesine adımlarımız çok mu sert ? Toprağı kavramak yerine topuklarımızla dövmeyi mi tercih ediyoruz ?

Geçmiş yaşamlarımızdan taşıdığımız izler var mı sorusunu şimdilik askıda bırakıp halihazırdaki yaşamın içinde söylediğimiz her söz, her eylem ve inanması zor belki ama her düşüncenin şuuraltında iz bıraktığı gerçeğini düşünürsek geçmiş koşullanmalarımızdan arınıp ana varmak mümkün olabilir. Toprakla olan ilişkimize, köklenirken ne şekilde hareket etmeye alışık olduğumuza açık yüreklilikle bakabilmek dönüştürücü bir deneyim halini alabilir.

Sevgili hocam Cyndi Lee’nin okuma listemize eklediği Zen Ustası Thich Nhat Hahnh’ın “How to Walk” kitabını sizlere şiddetle tavsiye ederim. Okuması son derece keyifli ve de dili çok sade. Aldığımız verdiğimiz her nefese odaklanarak adım atmanın dinginliğini, bir yere varmak için acele etmenin gerekmediğini zaten attığımız her adımla ana vardığımızı anlatıyor.

Yoga pozlarının fonksiyonel anatomisi ve yoga felsefesi birbirinden ayrı konular gibi görünse de aslında çok iç içe.  Kanımca daha soyut olan felsefi terimlerin, yaklaşımların fiziksele indirgenmesi için anatomi bize müthiş bir fırsat sunuyor. Bunu değerlendirmek te fayda var hem günlük yaşamın içinde hem matta zaman geçirirken.

İyi pratikler dilerim.

Rana